"dünya bülteni" Hakkındaki İçerikler

Basında

Mezhepçiliğin beslediği tarihsel bellek http://www.dunyabulteni.net/haber/281491/mezhepciligin-besledigi-tarihsel-bellek

Mezhepçiliğin beslediği tarihsel bellek
Malik Bin Nebi ekolünden bir düşünür olan Muhammed Muhtar eş-Şankıti’nin, The Crusades Impact on Sunni-Shi’a Relations (Haçlı Seferlerinin Sünni-Şii İlişkilerine Etkisi) başlıklı doktora tezi Mana Yayınları tarafından yayımlandı Asım Öz/ Dünya Bülteni - Kültür Servisi

Müslümanlar için tarihin ağır bir yük ve baskı oluşturduğu konuların başında Sünnilik ve Şiilik gelir. Kronik bir ihtilaf olan bu mesele üzerinde binlerce eser kaleme alınmış ve tarihsel hafıza bu konu etrafında oluşan zihniyetin aşılmasını engellemiştir. Savunular ve polemikler bir yana Şiiliğin Müslüman dünyadaki etki alanının daralmasında Haçlı seferlerinin sanıldığından daha fazla etkisinin olmuş olması hayli ilginçtir.

Gelgelelim Haçlı seferlerinin algılanması ve takdim edilmesi konusunda farklılıklar vardır. Ortaçağ boyunca Müslümanlar bu olayı sembolik bir olay olarak ele almamışlardır. Haçlı seferlerinin önemsenen bir olay hâline gelmesi, tıpkı âlem-i İslâm, ümmet, ittihad-ı İslâm vb mevzularda olduğu üzere “modern”dir. Modern öncesi dönemde Haçlı seferleri ile ilgili olarak kaleme alınan sadece bir eser olduğunu hatırlamalıyız burada. Süheyl Zakkar’ın belirttiğine göre Ahmet İbn-ül Hariri tarafından kaleme alınan bu eser on altıncı yüzyıla aittir.



Suriye`de yaşananları anlamak için http://www.dunyabulteni.net/haber/166160/suriyede-yasananlari-anlamak-icin

Suriyeli yazar Mustafa Halife’nin Salyangoz adlı romanı Suriye’de Baas diktatörlüğünün nasıl bir iktidar örgüsü kurduğunu anlatan bir eser. Ülkesine döndüğü zaman ülkesinin havaalanında Müslüman Kardeşlere üye olmak suçlamasıyla tutuklanan romanın Hıristiyan kahramanı böylesi anlamsız bir suçlama sonucu hapishanede tam 13 yıl geçirir. Asım Öz/ Kültür Servisi 

Hapishane ortamı ve dünyası edebiyatın hiç yabancısı olmadığı bir dünyadır. Bunun nedeni yalnızca yazının konu genişliğinden değil, aynı zamanda epeyce bir yazarın  yaşamının belli bir dönemini zindanlarda geçirmiş olmasından kaynaklanır. Cumhuriyet tarihi boyunca hapishaneler bu ülkede hep sorun oldu. 1920'lerden itibaren Türkiye hapishanelerinde yazarlar eksik olmadı. 1940'larda, Nâzım Hikmet, Necip Fazıl,Sabahattin Ali,Orhan Kemal, Kemal Tahir gibi yazarlar, ağır hapis cezalarına çarptırıldılar. Bu hapishane deneyimleri aradan geçen yıllar içinde, çeşitli biçimlerde edebiyata yansıdı Nâzım Hikmet en güzel şiirlerini Ankara, Çankırı ve Bursa Hapishanelerinde yazdı. Her defasında severek okuduğumuz ve dinlediğimiz "Başın öne eğilmesin, aldırma gönül, aldırma" dizelerinin sahibi Sabahattin Ali, bu şiiri 1933 yılında Sinop Hapishanesi'nde yazdı.

1952'de İstanbul Harbiye Askeri Cezaevi'nde yatan şair Ahmed Arif ise; "Bir ufka vardık ki / yalnız değiliz sevgilim / Gerçi gece uzun / Gece karanlık / Ama bütün korkulardan uzak / Bir sevdadır böylesine yaşamak" diyordu.

Özellikle de cezaevi ortamında hiç de eksik olmayan  işkencenin kaldırılması için yazarlardan hukukçulara değin yorulmak bilmez mücadele ise insan hakları mücadelesinin bir parçasını oluşturur.