"dünya" Hakkındaki İçerikler

Kategorilerde

Kitaplarda

Yazarlarda

Basında

Dünya Bizim http://www.dunyabizim.com/ilgilihaber/2166/mana-yayinlari-neler-yapacak.html


Mana Yayınları neler yapacak?
Yayın dünyasını  meşgul eden onlarca sorunun olduğunu bilir, bunları sıkça duyar, konuşuruz. Her geçen gün birtakım yayınevleri camiadan silikleşir, kitap yayımlamakta güçlük çeker, matbaaya, yazarına ödemesi gereken maddi karşılığı veremezler.

Yılda birkaç  kez fuarlar olur. Sanki okur, yayınevine sahip çıkacak gibi bir eğilim gösterir. O da neticesiz kalır. Birileri kendi yağında bile kavrulamazken birileri alır başını gider. Gücüne güç katar. Kaderin her türlüsüne alışıktır yayıncı. Yürek işidir. Sabır, sebat ister. Savaşmak ister. Dava da… Her yiğidin harcı olamamaktır yayıncılığın bir diğer adı.

İşbu sebeplerden meydana çıkıp da yüksek sesle, delidolu bir manifestoyla yayıncılık yapmak arzusunu ilan edenler büyük bir iltifatı hakedenlerdir. 

 


Dünya Bizim - Ne katar http://www.dunyabizim.com/ilgilihaber/17813/kitaplara-bizlere-ne-katar-diye-bakiyorum.html

Kitaplara bizlere ne katar diye bakıyorum!

Mana Yayınları 2008 yılında yayın hayatına girdi ve o günden beri telif ve tercümeleri ile dikkat çekiyor. Yayıneviniz kurulurken hangi saiklerle yola çıktı?

Yayıncılık öteden beri sevdiğim, ilgi duyduğum bir alandı. Hatta 1987 yıllarında kısa bir deneyimim olmuştu. Sonraları çok çeşitli uğraşlar içerisinde olsam da bu uğraşlarıma anlam ve bilinç kazandıracak, “Tevhid” ekseni üzerinde hayat sürmemi sağlayan okuma eylemim devam etti. Bu sayede basım yayım dünyası ile de dolaylı süren ilişkim 87’de İlimyurdu Yayıncılık’ın temellerini atmayı sağladı. Burada yayıncılığı sevmemin yanında esas saik, popülist söylemin ve popüler kültürün revaçta olduğu dünyada paradigmatik dönüşüme malzeme sağlayacak, fikir dünyasına dinamizm katacak bir yayıncılığa duyduğum ihtiyaçtır.

Atasoy Müftüoğlu, Muhammed Esed, Raşid Gannuşi gibi hem Türkiye’deki hem dünyadaki önemli isimlerin eserlerini yayınlıyorsunuz. Bu bağlamda yayınevinizin yayın politikalarından bahsedebilir misiniz?

Evet, önemli isimlerin eserlerini Türk okuyucusuna kazandırmaya çalışıyorum; fakat bu isimler meşhur olmaları ile değil ilim ve fikir dünyasına katkılarıyla, kazandırdıkları yeni boyutla önemli… Yani ben eserlerdeki içerik ve düzeyi önemsiyorum. Bu gün yayın dünyasında belki furya denebilecek bir zenginlik görülebilir. Hatta bunun, dezenformasyona/bilgi kirliliğine neden olacak tekasür boyutunda olduğu da söylenebilir. Fakat öncelikler fıkhını ve çağın algısını gözeten nitelikli yayınlara ihtiyaç devam etmektedir. Dar kalıpları kıracak, akıl tutulmalarını çözecek, Allah’ın kurtuluş için öngördüğü ve rahmet olarak sunduğu taakkul-tefekkür-teemmül-tedebbür faaliyetlerine ivme kazandıracak yayınlara ihtiyaç var. Allah’a, insana, varlığa ve hayata dair değişmez gerçekleri, değişen her kuşağa yeniden ve yeni dil ile söyleyecek kitaplara ihtiyaç var.Müslümanca yaşamın, taklidi fıkhın dar koridorlarındaki tıkanmışlığını çözecek ve küreselleşen dünyada önünü açacak derin, kapsamlı aynı zamanda cesur ve özgür yaklaşımlara/yorumlara ihtiyaç var. Bu ihtiyaçları gözetiyorum yayımlarımda… Kısaca özetlemek gerekirse, kitapları yayınlarken “kaç satar” değil “ne katar” diye bakıyorum.


Çocuk dünyasına açılan yeni bir kapı http://www.haber7.com/kitap/haber/446917-cocuk-dunyasina-acilan-yeni-bir-kapi

Çocuk dünyasına açılan yeni bir kapı Çocuklar için bugüne dek birbirinden renkli, birbirinden cazip, birbirinden al benili kitaplar yayınlandı. Ama onlara farklı bir kültür dünyasının ve edebiyatın kapısı hiç açılmadı. Neva çocuk o kapıyı açan ilk yayınevi oldu.
Tıpkı oluşturduğu özgün anlatım dili ve görsel estetik ile artık dünya çapında Fransız sinemasına rakip olan Fars Sineması gibi Fars çocuk edebiyatı da özgün bir dil ve etetik geliştirmiş durumda. Ancak batılı edebiyatın baskın propagandası ve pazarlama gücü sayesinde bu edebiyat da tıpkı Fars sinema ürünleri gibi bizim dünyamıza şimdilik teğet geçiyor.

Ancak Neva Çocuk Yayınları, o dünyanın farklı lezzetini de çocuklara ulaştırmak için ilk adımı atan yayınevi oldu. “Çağdaş Çocuk Hikayeleri” dizisinden çıkan on kitaplık serinin 9 tanesinin tamamı Farsça’dan çevrilmiş. İçinde İranlı yazarların ağırlıkta olduğu dizide sadece Claire Jobert tarafından kaleme alınan Minik Farenin Duası adlı kitap farklı.  


Mezhepçiliğin beslediği tarihsel bellek http://www.dunyabulteni.net/haber/281491/mezhepciligin-besledigi-tarihsel-bellek

Mezhepçiliğin beslediği tarihsel bellek
Malik Bin Nebi ekolünden bir düşünür olan Muhammed Muhtar eş-Şankıti’nin, The Crusades Impact on Sunni-Shi’a Relations (Haçlı Seferlerinin Sünni-Şii İlişkilerine Etkisi) başlıklı doktora tezi Mana Yayınları tarafından yayımlandı Asım Öz/ Dünya Bülteni - Kültür Servisi

Müslümanlar için tarihin ağır bir yük ve baskı oluşturduğu konuların başında Sünnilik ve Şiilik gelir. Kronik bir ihtilaf olan bu mesele üzerinde binlerce eser kaleme alınmış ve tarihsel hafıza bu konu etrafında oluşan zihniyetin aşılmasını engellemiştir. Savunular ve polemikler bir yana Şiiliğin Müslüman dünyadaki etki alanının daralmasında Haçlı seferlerinin sanıldığından daha fazla etkisinin olmuş olması hayli ilginçtir.

Gelgelelim Haçlı seferlerinin algılanması ve takdim edilmesi konusunda farklılıklar vardır. Ortaçağ boyunca Müslümanlar bu olayı sembolik bir olay olarak ele almamışlardır. Haçlı seferlerinin önemsenen bir olay hâline gelmesi, tıpkı âlem-i İslâm, ümmet, ittihad-ı İslâm vb mevzularda olduğu üzere “modern”dir. Modern öncesi dönemde Haçlı seferleri ile ilgili olarak kaleme alınan sadece bir eser olduğunu hatırlamalıyız burada. Süheyl Zakkar’ın belirttiğine göre Ahmet İbn-ül Hariri tarafından kaleme alınan bu eser on altıncı yüzyıla aittir.



Suriye`de yaşananları anlamak için http://www.dunyabulteni.net/haber/166160/suriyede-yasananlari-anlamak-icin

Suriyeli yazar Mustafa Halife’nin Salyangoz adlı romanı Suriye’de Baas diktatörlüğünün nasıl bir iktidar örgüsü kurduğunu anlatan bir eser. Ülkesine döndüğü zaman ülkesinin havaalanında Müslüman Kardeşlere üye olmak suçlamasıyla tutuklanan romanın Hıristiyan kahramanı böylesi anlamsız bir suçlama sonucu hapishanede tam 13 yıl geçirir. Asım Öz/ Kültür Servisi 

Hapishane ortamı ve dünyası edebiyatın hiç yabancısı olmadığı bir dünyadır. Bunun nedeni yalnızca yazının konu genişliğinden değil, aynı zamanda epeyce bir yazarın  yaşamının belli bir dönemini zindanlarda geçirmiş olmasından kaynaklanır. Cumhuriyet tarihi boyunca hapishaneler bu ülkede hep sorun oldu. 1920'lerden itibaren Türkiye hapishanelerinde yazarlar eksik olmadı. 1940'larda, Nâzım Hikmet, Necip Fazıl,Sabahattin Ali,Orhan Kemal, Kemal Tahir gibi yazarlar, ağır hapis cezalarına çarptırıldılar. Bu hapishane deneyimleri aradan geçen yıllar içinde, çeşitli biçimlerde edebiyata yansıdı Nâzım Hikmet en güzel şiirlerini Ankara, Çankırı ve Bursa Hapishanelerinde yazdı. Her defasında severek okuduğumuz ve dinlediğimiz "Başın öne eğilmesin, aldırma gönül, aldırma" dizelerinin sahibi Sabahattin Ali, bu şiiri 1933 yılında Sinop Hapishanesi'nde yazdı.

1952'de İstanbul Harbiye Askeri Cezaevi'nde yatan şair Ahmed Arif ise; "Bir ufka vardık ki / yalnız değiliz sevgilim / Gerçi gece uzun / Gece karanlık / Ama bütün korkulardan uzak / Bir sevdadır böylesine yaşamak" diyordu.

Özellikle de cezaevi ortamında hiç de eksik olmayan  işkencenin kaldırılması için yazarlardan hukukçulara değin yorulmak bilmez mücadele ise insan hakları mücadelesinin bir parçasını oluşturur. 



Anadolu Ajansı - Mana Yayınları Röportajı
Anadolu Ajansı - Mana Yayınları Röportajı http://aa.com.tr/tr/turkiye/islam-dunyasindaki-dusmanlik-cehaletten-besleniyor/685891

'İslam dünyasındaki düşmanlık cehaletten besleniyor' Mana Yayınları kurucusu Kınataş, "Bugün İslam dünyasındaki parçalanmışlık ve düşmanlıklar, cehaletten besleniyor." dedi.  Arapça, Farsça ve İngilizce'den önemli eserleri Türkçe'ye kazandıran Mana Yayınlarının kurucusu Latif Kınataş, AA muhabirine yaptığı açıklamada yayıncılık hayatına 2008’de atıldığını belirterek, "Öncelikle kendimden başlayarak içinde yaşadığımız toplumdaki en temel eksikliği hissettim. Bugün en önemli ihtiyaç nedir dense herkes bunu farklı tanımlar. Ben, en hayati eksikliği, 'hikmet yoksunluğu' olarak gördüm ve hikmetin peşine düştüm." diye konuştu. 

Müslümanların özellikle felsefi düşünce, siyaset bilimi ve sosyal bilimler gibi alanlarda geri kaldığını dile getiren Kınataş, bu bağlamda fikir üretemediğini ve sistem geliştiremediğini düşündüğünü söyledi.